Man
Sorunu sor hemen cevaplansın.
man teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- insan
Örnek Cümle:
İnsanın iki ayağı vardır.
-The man has two feet.
Örnek Cümle:
Asya'da bir sürü insan vardır.
-There are many people in Asia.
- erkek
Örnek Cümle:
Odada kaç tane erkek çocuk var?
-How many boys are there in the room?
Örnek Cümle:
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
-Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
- adam {i}
Örnek Cümle:
Polis bir adamla sokakta konuştu.
-The policeman spoke to a man on the street.
Örnek Cümle:
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
-A healthy man does not know the value of health.
- men (men) {ç}
- işçi {i}
Örnek Cümle:
İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.
-Many of the workers died of hunger.
Örnek Cümle:
Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
-It's important to unite as many workers as possible.
- Bir erkeğe hitap ederken bir sözü vurgulamak için kullanılır: Man, what a game! Aman Allahım, ne harika bir maç! {ü}
- erkek cinsi
- oyun taşı {i}
- adamla donatmak
- insanlık
Örnek Cümle:
Sence insanlık bir gün Ay'ı sömürgeleştirecek mi?
-Do you think mankind will someday colonize the Moon?
Örnek Cümle:
Şeytanın var olmadığını düşünüyorum, bence insanlık onu yarattı,kendi hayalinde ve tasvirinde
-I think the devil doesn't exist, but man has created him, he has created him in his own image and likeness.
- adam vermek
- kişi
Örnek Cümle:
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
-That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
Örnek Cümle:
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
-That's one small step for man, one giant leap for mankind.
- (satranç/vb.) taş
- (isim) man
- insan türü
Örnek Cümle:
Tom güvenebileceğiniz bir insan türü.
-Tom is the kind of man you can trust.
Örnek Cümle:
Tom sevdiğim insan türüdür.
-Tom is the kind of man I like.
- beyaz adam {i}
- er {i}
- yönetim
Örnek Cümle:
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
-Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Örnek Cümle:
Ben bir yönetim danışmanıyım.
-I'm a management consultant.
- sistem
Örnek Cümle:
Birçok biyometrik sistem parmak izi tarayıcısı tabanlıdır.
-Many biometric systems are based on the fingerprint scanner.
Örnek Cümle:
Ben bu sistemi bilmiyorum ama sorumlu adam açıklayacak.
-I don't know this system, but the man in charge will explain.
- uşak {i}
Örnek Cümle:
Bir uşak özel bir evde bir hizmetçi olarak çalışan adamdır.
-A manservant is a man who works as a servant in a private house.
- man about town tiyatro ve gece kulübüne sıkça
- satranç veya dama taşı
- pul the Man
- biri, kimse, şahıs, kişi {i}
- satranç, dama taş {i}
- adam atamak {f}
- adam yerleştirmek {f}
- (erkek) hizmetkâr {i}
- Hitap {ü}
- insan, insanoğlu {i}
- (belirli bir iş için) yeterince insan olmak: Do you have enough soldiers to man those defenses? O tahkimatı savunmak için {f}
- yeterince insan olmak
- zevk
Örnek Cümle:
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
-I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
Örnek Cümle:
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
-I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
- mide
Örnek Cümle:
Lütfen beni güldürme. Dün bir sürü mekik çektim ve mide kaslarım ağrıyor.
-Please don't make me laugh. I did too many sit-ups yesterday and my stomach muscles hurt.
Örnek Cümle:
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
-No man can be a patriot on an empty stomach.
- el ile
Örnek Cümle:
El ile sürebilir misin?
-Can you drive manual?
- koca
Örnek Cümle:
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
-They pretend to be man and wife.
Örnek Cümle:
Rahip onları koca ve karı ilan etti.
-The priest pronounced them man and wife.
- kent çapında ağ
- kimse
Örnek Cümle:
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
-No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Örnek Cümle:
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
-I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
- Man
- adama
- adamm
- dostum
- individual
- (Hukuk) bireysel
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
-Individual liberty is the essence of democracy.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
-Individual freedom is the foundation of democracy.
- Guy
- {i} adam
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
-I have no idea what that guy is thinking.
O araba satıcısı oldukça acayip bir adam.
-That car salesman was a pretty off the wall kind of guy.
- guy
- herif
Hadi yakalayalım şu herifi.
-Come on let's catch that guy.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
-You guys are totally clueless.
- associate
- birleştirmek
- friend
- dost
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
-True friendship is priceless.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
-My best friend is a book.
- gentleman
- centilmen
O gerçek bir centilmen.
-He is a real gentleman.
O hiç centilmen değil.
-He is not at all a gentleman.
- individual
- birey
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
-We must respect individual liberty.
Her insan bir bireydir.
-Each human being is an individual.
- gentleman
- beyefendi
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
-Isn't he an American gentleman?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
-Sir Harold is a fine English gentleman.
- partner
- ortak
Sadece Tom'la ortak oldum.
-I just made Tom partner.
Biz rakibiz, ortak değil.
-We're competitors, not partners.
- dude
- ahbap
Parti harikaydı ahbap.
-That party was great, Dude.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
-I'm in a fricking nightclub, dude!
- pal
- ahbap
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
-Thank you for helping me, pal.
- buddy
- {i} ahbap
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
-You'd better watch it, buddy.
- kid
- çocuk
Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.
-When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
Annem ben çocukken öldü.
-My mother died when I was a kid.
- boy
- {i} delikanlı
Bazı delikanlılar tenis oynar diğerleri futbol.
-Some boys play tennis and others play soccer.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
-Who is the boy swimming in the river?
- friend
- {i} ahbap
- associate
- {i} iş arkadaşı
- friend
- {i} arkadaş
Beni seven bir arkadaşım var.
-I have a friend who loves me.
Batman, Robin ile arkadaştır.
-Batman is friends with Robin.
- kid
- küçük çocuk
- boy
- {i} oğlan
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
-The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
-There was an interesting story in the letter to the boy.
- boy
- erkek çocuk
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
-I heard the boys singing.
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
-There are some boys under the tree.
- garbage man
- çöpçü
- partner
- eş
Eşinizle nasıl tanıştınız?
-How did you meet your partner?
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
-Pigeons stay with the same partner for life.
- man's history
- İnsanlık tarihi
- man at arms
- asker
- man about town
- tiyatro ve gece kulübüne sıkça giden adam
- man about town
- eğlence yerlerinde sıkça görünen adam
- man and boy
- hayatı boyunca
- Man alive!
- Be adam!
- man about town
- sosyeteye üye adam
- man about town
- boşgezen
- man and wife
- karı koca
- man eating shark
- insan yiyen köpekbalığı
- man friday
- köle gibi sadık uşak
- man in the street
- sokaktaki adam
- man in the street
- herhangi bir adam
- man in the street
- vatandaş
- man in the street
- sıradan biri
- man made
- insan yapısı
- man made fiber
- insan yapısı lif
- man made fibre
- sentetik lif
- man made noise
- suni gürültü
- man of business
- vekilharç
- man of honour
- namuslu adam
- man of letters
- yazar
- man of letters
- edebiyatçı
- man of property
- mal mülk sahibi adam
- man of straw
- bostan korkuluğu
- man of the war
- savaş gemisi
- man of the world
- görmüş geçirmiş kimse
- man of war
- savaş gemisi
- man to man
- erkek erkeğe
Erkek erkeğe konuşalım.
-Let's talk man to man.
- man to man
- samimi olarak
- man vc control setting
- manuel vc kontrol ayarı
- man's body
- erkek vücudu
- man-hour
- bir sögenlik çalışma
- man-hour
- adam-saat
- man-hour
- kişi-saat
- man-made
- sentetik
- man-made
- insan yapımı
- man eating
- adam yeme
- man kind
- erkek türünün
- man machine symbiosis
- adam makine sembiyoz
- man of his word
- Sözünün eri
- man of learning
- Bilim adamı, bilgili kimse
- man of science
- bilim adamı
- man of substance
- Madde adam
- man power
- insan gücü
- man shaft
- adam saftı
- man to man
- (spor) adam adama
- man to man
- erkek erkeğe, samimi olarak, açıkça
- man's man
- adamın adam
- man-cub
- erkek bebek
- man-haul
- insan tarafından çekilen
- man to man
- (deyim) man to man (talk...) samimi olarak ,acikca
- individual
- özgün
- individual
- {s} birbirinden ayrı
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
-Society and the individual are inseparable.
- buddy
- arkadaş
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
-If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
-Buddy doesn't drive carelessly.
- associate
- {i} ortak
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
-Dan lied to his associates.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
-The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
- mate
- arkadaş
O benim iş arkadaşımdır.
-He is my working mate.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
-Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
- friend
- koruyan kimse
- associate
- {i} öğretim üyesi
- friend
- have a friend at court mahkemede dayısı olmak
- pal
- arkadaş
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
-Tom has a pen pal in Australia.
Onun birkaç mektup arkadaşı var.
-She has a few pen pals.
- individual
- {s} kişisel
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
-She had an individual style of speaking.
- buddy
- lan/arkadaş
- kid
- küçük
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
-My kid brother is twelve.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
-Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- associate
- arkadaşlık etmek
- associate
- bağdaştırmak
- buddy
- kanka
Neden kankam bir geri zekalı?
-Why is my buddy an idiot?
- gentleman
- bey
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
-Tom was every inch a gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
-Isn't he an American gentleman?
- guy
- {f} takılmak
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
-I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
Tom tam olarak Mary'nin takılmak istediği adam türü.
-Tom is exactly the sort of guy Mary wants to hang out with.
- individual
- fert
- buddy
- kafadar
- fellow
- arkadaş
Kallben iyi bir arkadaştır.
-He was a good fellow at heart.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
-He is always isolated from his fellow workers.
- individual
- {s} özel
- buddy
- dili arkadaş
- kid
- {f} şaka yapmak
- buddy
- kardeş
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
-You made a big mistake, buddy.
- kid
- kandırmak
- Friend
- (isim) Enise">(isim) Enise
- Friend
- (isim) Enis">(isim) Enis
- associate
- bağlı olan
- associate
- {s} birleşmiş
- associate
- arkadaş
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
-I don't associate with people like Tom.
- buddy
- birader
- fellow
- akademi üyesi
- friend
- {i} tanıdık
O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
-He is not a friend, but an acquaintance.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
-He has many acquaintances but few friends.
- individual
- {i} şahıs
- individual
- {s} şahsi
- manly
- erkek
Tom çok erkeksi değil.
-Tom isn't very manly.
Çok güçlü, erkeksi ve tatlısın, sana nasıl direnebilirim?
-You're so strong, manly and sweet, how could I resist you?
- manning
- (Askeri) personel tahsisi
- guy
- rezil etmek
- associate
- birliktelik kurmak
- associate
- (Ticaret) yardımcı
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
-Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
- associate
- yarı/muhabir üye
- associate
- tabi
- associate
- (Ticaret) hukuki ortak
- associate
- birlikte
- associate
- (Ticaret) meslektaş">(Ticaret) meslektaş
- associate
- (Matematik) yandaş">(Matematik) yandaş
- associate
- (Ticaret) ticari şirketin ortağı
- associate
- iş ortağı
Tom sadece bir iş ortağı.
-Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
-He was my business associate.
- associate
- (Ticaret) ortalı">(Ticaret) ortalı
- associate
- (Ticaret) iştirak
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
-The three associates will set up a new company.
- associate
- (Ticaret) ortaklık etmek
- associate
- (Ticaret) yasal ortak
- associate
- ilişkilendirme
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
-We tend to associate politicians with hypocrisy.
- associate
- (Ticaret) ticari şirket ortağı
- associate
- (Ticaret) katılan
- associate
- ortaklık
- associate
- ilişkilendirilmiş
- associate
- (Politika, Siyaset) ortaklık yapmak
- boy
- ufaklık
- boy
- kızan
- boy
- uşak
- boy
- çocuk garson
- boy
- erkek genç
- dude
- şehirden gelen tatilci, turist
- fellow
- (Argo) genç adam
- fellow
- üniversite öğretmeni
- fellow
- herifçioğlu
- fellow
- yakın arkadaş
- fellow
- (Argo) delikanlı">(Argo) delikanlı
- fellow
- emsal
- friend
- yoldaş
- friend
- ayaktaş
- friend
- dostça davranmak
- friend
- can
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
-Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Adanın sakinleri cana yakındır.
-The inhabitants of the island are friendly.
- friend
- yakın
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
-He has no close friends to talk with.
Köpekler insanın en yakın arkadaşlarıdır.
-Dogs are man's closest friends.
- guy
- adamcık
- guy
- ip
- guy
- gergi kablosu
- guy
- vento
- guy
- alaya almak
- guy
- halat
- guy
- herifçioğlu
- individual
- (Tıp) individual
- individual
- tekil
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
-Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- kid
- genç
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
-When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
-Don't pick on younger kids.
- kid
- delikanlı
- man made
- insan yapımı
- mate
- birbirine geçirmek
- mate
- (Tıp) mate
- mate
- (Askeri) ikinci süvari
- men
- erkekler
Oğlum kadınların erkeklerden daha güçlü olduklarını düşünüyor.
-My son thinks women are stronger than men.
Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.
-This building is a capsule hotel lodging men and women.
- gentleman
- {i} bay
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
-Mr. Hawk is a kind gentleman.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
-Mr Hawk is a kind gentleman.
- associate
- birleşmek
- associate
- hakları sınırlı üye
- associate
- düşünmek
- associate
- {f} ortak ol
- associate
- ortak çalışma arkadaşı
- boy
- Vay be!
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
-Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
- boy
- Vay canına!
- boy
- Üf!
- buddy
- ulan
- buddy
- lan
- dude
- züppe adam
- fellow
- benzer
İlgili Terimler
man teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Dünyanın tek kuyruksuz kedi cinsinin adı
- irlanda denizinde bir ada
- boy
- Uzunluk
- Boy
- (Osmanlı Dönemi) TUL
- Boy
- KLAN
- Boy
- anar
- Boy
- kamet
- Boy
- kabile
- DUDE
- (Osmanlı Dönemi) Kurtcağız, küçük solucan, böcek
- boy
- Yol, ırmak, deniz kıyısı: "Sınır boylarındaki şeyhlerin göğsünde İngiliz ve Alman nişanları yan yana idi."- F. R. Atay
- boy
- Kumaş için ölçü
- boy
- Destan: "Boy boyladı, soy soyladı."- Dede Korkut
- boy
- Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- boy
- Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık: "Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi."- Ö. Seyfettin
- boy
- Dede Korkut kitabında destan, hikaye anlamında kullanılan sözcük
- boy
- Zerdüştiler'de sunulan tütsü
- boy
- Afrika ve Asya ülkelerinde genç yerli hzimetçilere ingilizlerin verdiği ad
- boy
- Uzaklık
- boy
- Ortak bir atadan türediklerine, birbirleriyle kan akrabalığı bulunduğuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve ekonomik ilişkilerini anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan: "Türk boyları birbirlerini kardeş tanıyorlar."- O. S. Orhon
- boy
- Destan
- boy
- Yol, ırmak, deniz kıyısı
- boy
- Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en karşıtı
- boy
- Uzaklık: "Günde üç boy şehrin öbür ucuna gider, gelir."- H. Taner
- guy
- Müslümanlara karşı savaşlarda krallığını kaybeden Kudüs Haçlı kralı(1187)
İlgili Terimler
man teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- Metropolitan Area Network; a large computer network usually spanning a city
- Manitoba, a province of Canada
- The Isle of Man
- The genus Homo
- To take up position in order to operate something
Örnek Cümle:
Man the machine guns!.
- An interjection used to place emphasis upon something or someone
Örnek Cümle:
Geordie Giv'is a bottle of dog man!.
- An abstract person; a person of either gender, usually an adult
Örnek Cümle:
every man for himself.
- A person, often male, with duties or skills associated with a specified thing
Örnek Cümle:
I always wanted to be a guitar man on a road tour, but instead I'm a flag man on a road crew.
- An adult male human
- A piece or token used in board games such as chess
- A mensch; a person of integrity and honor
Örnek Cümle:
He's more a man than any pair of rats of you in this here house.
- A person, usually male, who is extremely fond of or devoted to a specified type of thing
Örnek Cümle:
Some people prefer apple pie, but me, I'm a cherry pie man.
- To supply with staff or crew (of either sex)
Örnek Cümle:
The shipped was manned with a small crew.
- All humans collectively; mankind, humankind. Also Man
Örnek Cümle:
God created man male and female, after his own image, in knowledge, righteousness, and holiness, with dominion over the creatures.
- a human being, male, small bit of wood {n}
- to furnish with men strengthen, tame {v}
- Isle of Man, island between England and Ireland; town in West Virginia (USA); town in Ivory Coast {i}
- Metropolitan Area Network A data communications network that covers an area larger than a campus area network and smaller than a wide area network (WAN), interconnects two or more LANs, and usually covers an entire metropolitan area, such as a large city and its suburbs
- If you man something such as a place or machine, you operate it or are in charge of it. the person manning the phone at the complaints department The station is seldom manned in the evening. see also manned, ladies' man, no-man's land
- Municipal Area Network - a communications network that covers a geographical area such as a city
- Metropolitan Area Network: A network designed to carry data over an area larger than a campus such as an entire city and its outlying area
- take charge of a certain job; occupy a certain work place; "Mr
- an adult male person who has a manly character (virile and courageous competent); "the army will make a man of you"
- Metropolitan Area Network A term used to describe a network suitable for an area about the size of a city Cf LAN, RAN, and WAN
- A man is an adult male human being. He had not expected the young man to reappear before evening I have always regarded him as a man of integrity. the thousands of men, women and children who are facing starvation
- a male subordinate; "the chief stationed two men outside the building"; "he awaited word from his man in Havana"
- Municipal Area Network or Metropolitan Area Network A medium-to high-speed network that spans an entire city or municipal area
- If you refer to a particular company's or organization's man, you mean a man who works for or represents that company or organization. the Daily Telegraph's man in Abu Dhabi
- An adult male servant; also, a vassal; a subject
- game equipment consisting of an object used in playing certain board games; "he taught me to set up the men on the chess board"; "he sacrificed a piece to get a strategic advantage"
- Metropolitan Area Network A network converting a cosmopolitan area which is outside the local exchange carriers system MANs often have very high bandwidth through optic-Fiber cabling
- The human race; mankind
- A Metropolitan Area Network
- the generic use of the word to refer to any human being; "it was every man for himself"
- supply with men (as for service, defense, etc.); take one's place for service; strengthen, brace {f}
- (Metropolitan Area Network) LANs interconnected within approxi-mately a 50 mile radius
- any living or extinct member of the family Hominidae
- adult male human; human being, person; human race, mankind; husband, boyfriend (Informal); game piece used in board games like checkers or chess {i}
- To furnish with strength for action; to prepare for efficiency; to fortify
- Man and men are sometimes used to refer to all human beings, including both males and females. Some people dislike this use. The chick initially has no fear of man
- Metropolitan Area Network A regional computer or communication network spanning the area covered by an average to large city
-
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.